sitene türk bayrağı

   


Metin ALKAN
metin_alkan_20@hotmail.com
FETÖ
24/10/2016

                                    FETÖ

                                         Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla

   Gördüğümüz o ki, birkaç aklı başında, serin kanlı kişi dışında, yazılan ve söylenenlerin çoğu basit birer polisiye dizisinden öteye gidebilmiş değil. İşte şurada , şu kadar FETÖcü var, yakalandı, kaçtı, meslekten ihraç edildi haberleri  dışında, FETÖ ve onun lideri Pensilvanyalı şarlatan Fettoşu (F.Gülen) irdeleyen, hareketin nasıl bir zihin yapısına sahip olduğunu ve İslam içinden nasıl böyle bir yapının çıkabildiğini anlayabilmiş değiller.

   Bu hâl, yıllar önce örgüt içerisinden ayrılmış kişilerde de kendini fazlasıyla belli ediyor maalesef.

   Nedir FETÖ? Nasıl bir zihin yapısına sahiptir? Müslümanlar içerisinden nasıl böyle bir yapılanma çıkabilmiştir? Bütün bunlara cevap vermeden önce, yazının başlığında  işaretlediğimiz örgütleri kısaca bir tanıyalım. Yukarıdaki 4 örgütten üçü, İslam dünyasının felâketine sebeb olmuş ve Haçlı-Siyonist yapılarla hemhâl olmuş gizli, ezoterik yapılanmalardır. Hepsinin ortak noktası, İslâm dünyası içerisinden çıkıp, Batı’ya endeksli ezoterik (sadece müritlerin bildiği anlamında ) yapılanmalara dönüşmüş olmalarıdır. Hepsi de Mehdiyet-Mesihîliği hedefleyen ancak daha işin başında İslâm itikadından ayrılan yapılanmalardır.

    Haşhaşîlik:

   Bunların en eskisi Haşhaşîliktir: Haşhaşîlik, kendisi de aynı siyasî şartlarda yaşadığı,Sünni Abbasi İmparatorluğu ve onun hâmisi Büyük Selçuklu Devleti’ni yıkılması gereken en önemli düşman olarak görmüşlerdir. Çünkü Haşhaşilik, Şiiliğin ezoterik kolu İsmailiyeden türemiştir.

   İsmaililik, Yeni Platonculuk felsefeden etkilenen, ezoterik bir mezheptir. Öğreti açısından İslam’daki en zengin, sistematik ve felsefî mezhep olarak görülür. Bu ezoterik ve sapkın yapılanma, İsmaililik mezhebini temel alan Fatımi Devleti’nde dinî bir hizipleşme sonucu ortaya çıkmıştır. Ortaya çıkan iki koldan biri olan Nizariliğin temsilcisi olan Haşhaşiler önce İran sonra da Suriye’ye yayılmıştır. Kuşatılması ve ele geçirilmesi güç kaleler temelinde örgütlenmiş olan Haşhaşiler önemli kişilere yönelik suikastlere dayanan etkili bir askerî strateji geliştirerek İslam dünyasında çok önemli ve farklı bir güç olarak ortaya çıkmıştır. Acem Şiiliğinin mehdiyet ve 12 İmam inancını öne alan ve bunun dışındakileri tekfir eden İsmailiye ekolünün en uç noktası olan Haşhaşiler,  dönemin Sünni siyasî ve dinî çevrelerini, özellikle de Abbasi Devleti ve onun koruyucusu olan Büyük Selçuklu Devleti’ni düşman kabul etmiştir.

   Haşhaşilik, Şîʿa kolunun İsmâ‘îl’îyye mezhebine mensup din adamı Hasan bin Sabbah tarafından 1090 yılının Eylül ayında Elemût Kalesi’ni zaptetderek kurduğu Şii İsmailiye koluna mensup bir kült yapı ve siyasi bir örgüttür.

   En önemli özelliği ise, ileride suikast düzenlemeyi düşündüğü siyaset adamları ve Sünni alimlerin yanına yerleştirdiği ve yıllarca kendini gizleyen adamlarının, günü geldiğinde, kendilerinin de öleceğini bile bile suikastler işlemeleridir.

   Sabetaycılık-Dönmelik:

   İspanya’dan kovulma ve doğu Avrupa’da yaşadıkları sıkıntılar üzerine baş gösteren bunalımlar sebebiyle Yahudiler kendilerine kucak açan Osmanlı topraklarına göç etmiş, aralarında Tevrat’ta bahsi geçen kurtarıcı son peygamber Mesih’in geleceği beklentisi yaygın bir hal almıştı. Bu yüzden 1626 doğumlu Sabetay Sevi 1648 yılında Mesihliğini ilan ettiğinde dünyadaki tüm Yahudiler arasında büyük bir yankı uyandırmıştı. 1,5 milyon kişiye ulaşan inananları onu sadece öğretmen, peygamber olarak görmüyor, belki bir tür tanrısal enkernasyona da inanıyorlardı.  Yahudi din adamlarının büyük bir kısmı Sabetay Sevi’ye karşı çıkmıştır.

   Sabetaycılığın dünyadaki Yahudiler yanında Hristiyanlar arasında da bu kadar büyük bir yankı uyandırmasının ana nedeni 1666 yılıdır. İnanca göre şeytanın sayısı olan yılda önce Deccal ortaya çıkacak ve sonrasında beklenen mesih dünyaya gelerek Deccal’ı öldürecektir. Bu nedenle Sabetay’ın mesihliği, 1665 yılında başka Yahudi bilginler tarafından da onaylanınca büyük gürültüler kopmuştur.

   Hristiyanlar beklenen Deccal’ın Sabetay olduğunu iddia ederek İsa’nın 1666’da gökten ineceğini ve Sabetay’ı öldüreceğini düşünerek büyük bir beklenti içine girmişlerdir. Sabetay’a inanan Yahudiler ise İsa’yı son Mesih olarak kabul etmediklerinden Kıyamet öncesi beklenen son Mesih’in Sabetay olduğunu düşünmüşlerdi.

    Din Değiştirme

   İzmirli hahamlar Sabetay Sevi’nin dinlerini bozduğu gerekçesiyle öldürülmesine karar verdiler, ama bu kararı uygulayamadılar ve onu Osmanlı sarayına şikayet ettiler. Osmanlı yönetimi en başta olaya ilgisizdi. Daha sonra Yahudi din adamlarının artan şikayetleri üzerine Sevi tutuklanarak Sultan IV. Mehmet’in huzuruna çıkarıldı. Sevi, Sultandan Mesih olarak tanınma talep etti, ayrıca İsrail toprağının kendisine vermesini de istedi. Sultan onu Çanakkale’de bir kaleye hapsetti. Faaliyetleri burada da devam eden Sevi’yi yine yahudi hahamlar Saray’a şikayet edince, Osmanlı bu talepler karşısında kayıtsız kalamadı. Ortaya çıkan kargaşayı gidermek ve işin esasını öğrenmek için Fazıl Ahmet Paşa, Sevi’nin derhal İstanbul’a gönderilmesini istedi.

   Edirne sarayında, Sadaret Kaymakamı Merzifonlu Kara Mustafa Paşa, Şeyhülislam Minkarizade Yahya Efendi ve Padişah’in imamı meşhur Vani Efendi’den oluşan bir divan kuruldu. Padişah Sultan IV. Mehmet de divanı ‘Kafes’ten’ izledi. Divanda, Türkçe konuşamayan Sabetay için Padişah’ın hekimbaşısı, Yahudilikten dönme, asıl adı Moses Ben Raphael Abrabanel olan Hayatizade Mustafa Fevzi Efendi tercümanlık etti.ivan reisi: – Karıştırmadığın halt kalmadı. Uyandırmadık fitne bırakmadın Sabetay Efendi. Haydi bakalım şimdi göster mucizeni!

   Deyince Sabatay Sevi afallar. Ne yapacağını, ne diyeceğini şaşırır. Mucize göstermesi beklenmektedir. Tercüman, mucizenin şeklini de anlatır: Sabatay soyunacak, vücudunu en maharetli okçular nişangâh yapacaklardır. Attıkları oklar vücuduna işlemezse o zaman Osmanlı Padişahı da onun mesih olduğunu resmi olarak tasdik edecektir. Çünkü Yahudiler, ona kılıç, ok, tüfek, kurşun işlemez, hatta onu ateş yakmaz, suda boğulmaz diye itikat etmektedirler.

   Divan huzurunda Müslüman olan Sabetay Veled-i Mordehay veya Sabetay Sevi, üzerine içoğlanlarına mahsus hamama gönderilerek gusül abdesti aldırılır ve kendisine Müslüman kisvesi kürk ve hil’at giydirilir ve Aziz Mehmet Efendi adını alır

   Sevi’nin Müslüman olması bütün Yahudi dünyasında şok etkisi yarattı. Hahambaşılık olayı sevinçle karşıladı ve Müslüman olan Sevi’yi dinden çıkmış saydı. Büyük çoğunluk onun Mesih olmadığına inanarak Ortodoks Yahudi inancına geri döndü, ikiyüz ailelik bir topluluk ise İslamiyete geçerek onun yolundan gitti. Bunlar onun büyük bir hikmete binaen zahiren Müslüman olduğunu, Mesihliğinin bir gereği olduğu yorumunda bulunurlar. Polonyalı karısı Sara, Sara’nın kardeşi Jacob Kerido’da bu kervana katılır. Sara Fatma adını, Kerido’da Yakub adını alır.

   Sevi, bu olayla taraftarlarına “Karanlık bir” dönemin başladığını ve bunu “Aydınlık günlerin” takip edeceğini söyleyip, aydınlık dönemin başlaması için karanlığın şart olduğunu dile getirir. Sabetaycılar “Aydınlık Günler” gelinceye kadar gizlenmeye devem edeceklerdir.

   Sevi dinden döndükten sonra bir süre Edirne/Hızırlık yakınlarında bulunan bir Bektaşi tekkesine devam etmiş. Bu tekke 1641-1642 yıllarında “şüpheli” bulunarak yetkililerce kapatılmış ancak IV. Mehmet tarafından zaviye olarak tekrar açılmıştır. Musevi kaynakları Sevi’nin Sûfîlik ve Bektâşîlikten etkilendiğini ve bu öğretileri Kabbala öğretisi ile harmanlayarak kendi öğretisine şekil verdiğini dile getirirler.

   Sabetay Sevi’nin İslam’ı kabul etmesi üzerine takipçilerinin büyük bir kısmı geleneksel Yahudiliğe geri döner. Sevi, kendisi gibi Müslümanlığı kabul eden takipçisi 200 aileden oluşan bir grup bağlılığını korur ve Selanik’e yerleşerek dış görünüşte Müslüman, gerçekte ise Sabetaycı-Yahudi olarak yaşamaya devam etti. Bu topluluk pratikte Zohar’a dayanan mistik bir yaşamı benimser, Yahudi inancını sürdürür, fakat resmen Müslüman milletine dahil olarak yaşarlar. Tarihte dinden dönenler anlamında ‘Dönmeler’ olarak adlandırılan cemaat böylece doğmuş olur. Bunların başında Gazze’li meşhur haham Nathan gelmektedir. Genç Nathan, yeni din yorumu ve Sabetay’ın fikirlerinin tanıtılmasında etkin bir rol oynamıştır.

   Cemaat dışından izinsiz evlenenler aforoz edilir, böyleleri “Kararmış” diye anılır. Sabetaycıların kendi aralarında evlenmeleri, onlara has resesif özellikte genetik problemlerin doğmasına yol açmıştır. https://tr.wikipedia.org/wiki/Sabetayc%C4%B1l%C4%B1k

   Sabetyacılık, Osmanlı-Türk devletini yıkan Batıcı yapılanma İttihad ve Terakki’yi oluşturan en önemli aktörlerden birisidir. İ.T. kadrosu ağırlıklı olarak, dışarda müslüman görünerek  gizlilik, içerde ise dönmeliğin ritüellerini devam ettiren bir kadro tarafından yönetilmiştir. Sabetyacılık, Gül-Haçlar, İlluminati ve Masonluk gibi Batı’daki gizli ezoterik-siyasî kült oluşumlarla içeçedir. İ.T. içindekilerin çoğu, Sabetyacılığın, dönmeliğin temel kuralı olan, içerde gerçek isim, dışarıda kod isimle davrandıkları için, kolayca etkin kademelere gelmişler ve tesbit edilmeleri mümkün olmamıştır.

    Kadıyanilik: Geleneksel İslamdan farklı olarak, Kadıyaniliğe göre, Ahmediye Hareketinin kurucusu olan Mirza Gulam Ahmed, vaadedilen nebi, mehdi ve mesihtir. Ve Allah tarafından insanlara vahiy verilmeye hala devam etmektedir. İsa’nın göğe kaldırılmadığına ve onun da her peygamber gibi öldüğüne inanırlar.

   Bu inançları başta olmak üzere, geleneksel İslami yorumlardan farklı olduğu gerekçesiyle, diğer İslami kesimler tarafından, İslam dışı bir inanç olarak kabul edilmiştir.

   Ahmediye Hareketi Mirza Gulam Ahmed tarafından 1889’da başlatılmıştır. Kendilerini inanç bakımından müslüman olarak tanımlayan Ahmediler, kurucusu Mirza Gulam Ahmed’in 1908’deki ölümünden sonra Hekim Nuriddin’in başkanlığında devam etmiştir.

   Pakistan Parlementosu’nun teokratik bir yönetime sahip olması nedeniyle ve insanların yoğun bir şekilde bu cemaate katılmaları molla rejiminin müdahalesi ile karşılaşmış ve İslâm dışı bir inanç olarak kabul edildiği için Pakistan’da azınlık olarak tanımlanmış, 1974’deki kararıyla, Kadıyaniliğin Pakistan’daki faaliyetlerini sınırlamış, diğer azınlık inançları ile aynı haklar ve özgürlükler verilmiş, aynı sınırlamalara tabii tutulmuştur.

Müslüman kesimlerce, İngiliz fidanı olmakla suçlanmış ancak bu iddiaları kesin bir dille ”iftira” olarak nitelendirmişlerdir.

   Bugün Hindistan, Pakistan, Afrika, Amerika Birleşik Devletleri ve Birleşik Krallık’ın de dahil olduğu 207 ülkede faaliyetlerini sürdüren Kadıyanilerin sayısının yaklaşık 10 milyondan fazla olduğu söylenmektedir.Kadıyaniliğin bugünkü temsilcisi, Mirza Gulam Ahmed’in torunu da olan, Mirza Masrur Ahmed’tir. İnanışlarına göre Mirza Masrur Ahmed 5. halifedir, Kadıyaniler tarafından “Mesih’in beşinci halifesi” diye adlandırılmaktadır.

Halife sıfatıyla, Avrupa Parlamentosuna davet edilmiş ve 4 Aralık 2012’de Avrupa Parlamentosunda konuşma yapmıştır. (https://tr.wikipedia.org/wiki/Kadıyanilik)

   İslam’da cihad yoktur diyen Gilam Mirza Ahmed, iş İngiliz çıkarlarını savunmaya gelince, İngilizler için gerekirse savaşarak ölürüm diyebilmiştir. Nitekim 1.Dünya Savaşı esnasında, başta Çanakkale olmak üzere bir çok cephede savaştırılan Hind kıtası müslümanları, Kadiyaniler tarafından ayartılmış ve kandırılmış müslümanlardır. Emperyalizme teslim olmuş bir İslam dünyası oluşturmanın ilk projesidir Kadıyanilik. Temeli son yıllarda çok duyduğumuz “Hoşgörü-Diyalog” kavramlarıyla doludur. Bu  hareketin dünyadaki iki merkezi Londra ve Tel Aviv’dir.

   Opus Dei, (Latince: Tanrının işi); 2 Ekim 1928’de Madrid’te sıradan bir papaz olan Jose Maria Escriva de Balaguery Albas tarafından kurulan, katolik bir örgüt.

Tam adı ” Sociedad de la Santa Cruz de Opus Dei” dir. Latince “Tanrının Yapıtı” manasındadır. 1950 yılında papalık tarafından resmen onaylanmıştır. Papalık, güçlü anti-komünist misyonu nedeniyle açık destek verdiği “Opus Dei”nin statüsünü 1982’de yükselterek, örgüt önderine, tarikat başkanlarına mahsus “piskopos” unvanını bahşetti (Devlet, Ocak, Dergah, Tanıl Bora-Kemal Can, s.135-136/ alıntı: Suat Parlar, Silahlı Bürokrasinin Ekonomi Politiği, s. 230)

   Opus Dei, İspanyol asıllıdır ve sadece 85 yıllık bir örgüttür. Katolikliğe sadık Laik iş ve meslek sahiplerini bir araya getirerek Papa’ya Vatikan dışında destek olacak varlıklı ve iyi eğitim görmüş elit bir kadroyu oluşturmak amacı ile kurulan ama günümüzde Vatikan’da en etkili olan Laik kurumdur. Gizli bir örgüt olan Opus Dei’nin tüm üyeleri meslek sahibi Katoliklerden oluşmakta, her ülkede örgütten sorumlu bir Kardinal bulunmaktadır.

Onlara göre Papa’nın kimliği, Kilise’nin de, Papalık Makamı’nın da üstündedir. Papa, Tanrı-Krallığı’nın kutsal önderidir. Böylesine yüce bir mertebeye erişebilen kişi de elbette Olağanüstü bir kişidir. Bu nedenle Opus Dei, böylesine olağanüstü bir kişi tarafından temsil edilen Vatikan Devleti’ni yüceltir ve Kilise’yi ikinci planda görür. (wikipedia)

    Birincisi, bildiğimiz kiliseler, ikincisi “Invisible Church” (Görünmez Kilise) diye tanımlanan kilise kavramıdır.
Sanki yokmuş gibi bir oluşum.

    Protestanlar örgütü gibi faaliyet gösteren bu kiliseler “İslam inancında olanların, Müslümanlıktan Hıristiyanlığa geçmesi gerekmez. Oldukları yerde, oldukları gibi kalsınlar, Ama bizim istediğimiz gibi düşünsünler” görüşünü benimserler.

    “Müslüman gibi düşünmek yerine Hıristiyan gibi düşünsün. Ancak Müslüman gibi yaşadığına inansın.” İşte bu yapılanmaya “Invisible Church” denir.

    İkincisi Katolik Kilisesi’nin davet kısmını yapan çok önemli gizli bir teşkilat var.Bu kilise teşkilatının adı “OPUS DEİ”olarak bilinir.“Tanrının İşleri” demektir.

   Bu teşkilatın bir rivayete göre 80 bin üyesi olduğu söyleniyor. Üyelerin tamamı doktor, profesör, gazeteci ve zengin iş adamlarından oluştuğu söyleniyor. Hücreler halinde çalışır.Bu hücre çalışmasını sıkça duyduğumuz Hizbullah’ın yapılanmasında da görmekteyiz.

   Hücrenin başında bir kardinal bulunur, Kardinali Papa tayin eder, Onun altındaki herkes hangi ülkede ise o ülkenin insanlarından oluşur fakat onlar o ülkenin yasalarına tabi olmak yerine doğrudan doğruya Papaya biat ederler. Bu da bir ülkede “Opus Dei” nin ne denli etkin uygulama alanı bulduğunu gösterir.

İşte o Papanın hazırladığı”Opus Dei”çok önemli bir girişimde bulundu.
   Dedi ki: “Öncelikle okullar açmalıyız.” Ve 1962″den 1984 yılına kadar dünyanın çeşitli yerlerinde, 463 üniversite,2112 de ilköğretim okulu açtılar. Bunu da “Opus Dei” nin en önemli girişimi olarak Papalık, misyonerliğin çağrı kısmını gerçekleştirdikleri gerekçesiyle kutsadı.  (Ahmet Dursun, 
http://toplumsalbilinc.org/forum/index.php?topic=1147.0)

   Şarlatan Gülen, Sabetay Sevi’nin izinden gitmiş ve hep onun varlık gösterdiği yerlerde yaşamıştır.

   Erzurum’da yaşayan bir aile olarak, anne-babası tarafından iki oğluna Mehdi ve Mesih isimleri verilmiştir.

   Pensilvanyalı Şarlatan F.Gülen  nedense, onca şehir dururken, Erzurum’dan kalkıp, taa Edirne’ye gelmiştir. Burada  Sabetay Sevi’ye bağlı Kapaniler tarafından sürekli himâye altına alınmıştır. Bu himaye askere gittiğinde de devam etmiştir.  Edirne-Tekirdağ ve Kırklareli’nde hep Sabetaycılğın etkin olduğu yerlerde görev yapması sağlanmıştır. İngilizce bile bilmeyen bu adam, 1959-1964 yılları arasında, Edirne’deki Amerikan Kültür Merkezinin müdavimi olmuştur. İzmir’de  ise Kestane Pazarı Sabetaycıları tarafından  önü açılmıştır. Artık iyice belli olmuştur ki, kendini Mesih olarak pazarlayan ve İzmir’i merkez tutan Sabetaycılığın himayesi altında, Fetö hareketine yol verilmiştir.

    FETÖ’nün başı, kendini İsa-Mesih zanneden Pensilvanyalı şarlatan şeytan Fettoşa gelince, Şarlatan şeytan F.Gülen, örgütünün metodunu yukarıda saydığımız  4 örgütün yapısını harmanlayarak, yepyeni bir örgüt ortaya çıkarmıştır.

    Bu 4 esrarengiz örgütü bir arada anmamın sebebi, Fetö’nün bu 4 esrarengiz örgütün  karışımından oluşmuş, nev-i şahsına münhasır örgüt olmasından dolayıdır.  Fetö, Sabetaycılar gibi, ev içinde kendi inancını yaşayan, dışarda ise ortama uygun bir inanç gösteren; Kadıyaniler gibi, Müslüman camia yönelik düşünce söylemlerinde, Ehli Sünnet inancını yozlaştırıcı ve emrinde olduğu Küresel Haçlı-Siyonist çetenin emellerine hizmet edici bir tavır sergileyen; Haşhaşîler gibi, emniyet ve askerî kurumlarda, eylemini gerçekleştireceği son ânâ kadar belli etmeyen, fedailerden (yalnız Fetö cesur değil sinsi) oluşmuş bir yapıda ve son olarak ta, Opus Dei gibi, ekonomik ve eğitim alanında küresel çapta ve devasa bir örgütlenmeye sahip olmasıdır.

    Oysa yukarıda bahse konu olan her bir ezoterik örgüt, sadece bir noktada özellik gösteriyordu. Yani, Sabetaycılar, gizlilikte, kripto şahsiyete sahip olmakta; Haşhaşiler,  ölümüne kendini fedâ edeceği âna kadar, kendini belli etmemekte, Kadiyanîler ise kendini Mehdiyet hareketi olarak lanse etmekte, Opus Dei ise,seçkin ekonomik ve eğitim ağına sahip küresel bir örgüt olarak faaliyet göstermektedir. Bu örgütlerin hemen hemen hepsinde ezoterik bir yapıya sahiptir.

    Bir Fetöcü,aynı ânda,  bu yukarıda saydığımız örgüt yapılarının hepsine uygun davranabilmektedir.

   Yıllardan beri söylediğimiz gibi, Fetö bu özelliği sebebiyle, 1500 yıllık İslâm tarihinde vukubulmuş en tehlikeli bir örgüttür. Temel özelliği, İslam dünyasının itikad ve devlet –teşkilat merkezi  Türkiye-Anadolu Müslüman Türkün ve Kürdün, önce itikadıyla oynayarak, sonra da kendine biat ettirerek, bütün İslam âlemini, haçlı-Siyonist küresel emperyalizme peşkeş çekme operasyonun adıdır.

   Şeytanî bir yolla ve Ehli Sünnet itikadını ifsad edici bu sapkın, ezoterik mesihçi hareket, şayet başarılı olsaydı Batı ve küresel çete birkaç asırlığına, İslâm âlemini belki de tümden teslim alacaktı. NE YAZIK Kİ OLMADI..MUHAMMED SURESİ AYET 7 DE ALLLAH CC ŞÖYLE BUYURUYOR  " SİZ ALLAH CC DİNİNE SAHİP ÇIKARSANIZ,  ALLAH CC  DA SİZİ SAHİP ÇIKAR. ALLAH CC AYAKLARINIZI KAYDIRMAZ"  Allah CC selamı benreketi Rahmeti üzerinize olsun.                     METİN ALKAN

                                          EĞTİMCİ YAZAR

                                    FETÖ

                                         Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla

   Gördüğümüz o ki, birkaç aklı başında, serin kanlı kişi dışında, yazılan ve söylenenlerin çoğu basit birer polisiye dizisinden öteye gidebilmiş değil. İşte şurada , şu kadar FETÖcü var, yakalandı, kaçtı, meslekten ihraç edildi haberleri  dışında, FETÖ ve onun lideri Pensilvanyalı şarlatan Fettoşu (F.Gülen) irdeleyen, hareketin nasıl bir zihin yapısına sahip olduğunu ve İslam içinden nasıl böyle bir yapının çıkabildiğini anlayabilmiş değiller.

   Bu hâl, yıllar önce örgüt içerisinden ayrılmış kişilerde de kendini fazlasıyla belli ediyor maalesef.

   Nedir FETÖ? Nasıl bir zihin yapısına sahiptir? Müslümanlar içerisinden nasıl böyle bir yapılanma çıkabilmiştir? Bütün bunlara cevap vermeden önce, yazının başlığında  işaretlediğimiz örgütleri kısaca bir tanıyalım. Yukarıdaki 4 örgütten üçü, İslam dünyasının felâketine sebeb olmuş ve Haçlı-Siyonist yapılarla hemhâl olmuş gizli, ezoterik yapılanmalardır. Hepsinin ortak noktası, İslâm dünyası içerisinden çıkıp, Batı’ya endeksli ezoterik (sadece müritlerin bildiği anlamında ) yapılanmalara dönüşmüş olmalarıdır. Hepsi de Mehdiyet-Mesihîliği hedefleyen ancak daha işin başında İslâm itikadından ayrılan yapılanmalardır.

    Haşhaşîlik:

   Bunların en eskisi Haşhaşîliktir: Haşhaşîlik, kendisi de aynı siyasî şartlarda yaşadığı,Sünni Abbasi İmparatorluğu ve onun hâmisi Büyük Selçuklu Devleti’ni yıkılması gereken en önemli düşman olarak görmüşlerdir. Çünkü Haşhaşilik, Şiiliğin ezoterik kolu İsmailiyeden türemiştir.

   İsmaililik, Yeni Platonculuk felsefeden etkilenen, ezoterik bir mezheptir. Öğreti açısından İslam’daki en zengin, sistematik ve felsefî mezhep olarak görülür. Bu ezoterik ve sapkın yapılanma, İsmaililik mezhebini temel alan Fatımi Devleti’nde dinî bir hizipleşme sonucu ortaya çıkmıştır. Ortaya çıkan iki koldan biri olan Nizariliğin temsilcisi olan Haşhaşiler önce İran sonra da Suriye’ye yayılmıştır. Kuşatılması ve ele geçirilmesi güç kaleler temelinde örgütlenmiş olan Haşhaşiler önemli kişilere yönelik suikastlere dayanan etkili bir askerî strateji geliştirerek İslam dünyasında çok önemli ve farklı bir güç olarak ortaya çıkmıştır. Acem Şiiliğinin mehdiyet ve 12 İmam inancını öne alan ve bunun dışındakileri tekfir eden İsmailiye ekolünün en uç noktası olan Haşhaşiler,  dönemin Sünni siyasî ve dinî çevrelerini, özellikle de Abbasi Devleti ve onun koruyucusu olan Büyük Selçuklu Devleti’ni düşman kabul etmiştir.

   Haşhaşilik, Şîʿa kolunun İsmâ‘îl’îyye mezhebine mensup din adamı Hasan bin Sabbah tarafından 1090 yılının Eylül ayında Elemût Kalesi’ni zaptetderek kurduğu Şii İsmailiye koluna mensup bir kült yapı ve siyasi bir örgüttür.

   En önemli özelliği ise, ileride suikast düzenlemeyi düşündüğü siyaset adamları ve Sünni alimlerin yanına yerleştirdiği ve yıllarca kendini gizleyen adamlarının, günü geldiğinde, kendilerinin de öleceğini bile bile suikastler işlemeleridir.

   Sabetaycılık-Dönmelik:

   İspanya’dan kovulma ve doğu Avrupa’da yaşadıkları sıkıntılar üzerine baş gösteren bunalımlar sebebiyle Yahudiler kendilerine kucak açan Osmanlı topraklarına göç etmiş, aralarında Tevrat’ta bahsi geçen kurtarıcı son peygamber Mesih’in geleceği beklentisi yaygın bir hal almıştı. Bu yüzden 1626 doğumlu Sabetay Sevi 1648 yılında Mesihliğini ilan ettiğinde dünyadaki tüm Yahudiler arasında büyük bir yankı uyandırmıştı. 1,5 milyon kişiye ulaşan inananları onu sadece öğretmen, peygamber olarak görmüyor, belki bir tür tanrısal enkernasyona da inanıyorlardı.  Yahudi din adamlarının büyük bir kısmı Sabetay Sevi’ye karşı çıkmıştır.

   Sabetaycılığın dünyadaki Yahudiler yanında Hristiyanlar arasında da bu kadar büyük bir yankı uyandırmasının ana nedeni 1666 yılıdır. İnanca göre şeytanın sayısı olan yılda önce Deccal ortaya çıkacak ve sonrasında beklenen mesih dünyaya gelerek Deccal’ı öldürecektir. Bu nedenle Sabetay’ın mesihliği, 1665 yılında başka Yahudi bilginler tarafından da onaylanınca büyük gürültüler kopmuştur.

   Hristiyanlar beklenen Deccal’ın Sabetay olduğunu iddia ederek İsa’nın 1666’da gökten ineceğini ve Sabetay’ı öldüreceğini düşünerek büyük bir beklenti içine girmişlerdir. Sabetay’a inanan Yahudiler ise İsa’yı son Mesih olarak kabul etmediklerinden Kıyamet öncesi beklenen son Mesih’in Sabetay olduğunu düşünmüşlerdi.

    Din Değiştirme

   İzmirli hahamlar Sabetay Sevi’nin dinlerini bozduğu gerekçesiyle öldürülmesine karar verdiler, ama bu kararı uygulayamadılar ve onu Osmanlı sarayına şikayet ettiler. Osmanlı yönetimi en başta olaya ilgisizdi. Daha sonra Yahudi din adamlarının artan şikayetleri üzerine Sevi tutuklanarak Sultan IV. Mehmet’in huzuruna çıkarıldı. Sevi, Sultandan Mesih olarak tanınma talep etti, ayrıca İsrail toprağının kendisine vermesini de istedi. Sultan onu Çanakkale’de bir kaleye hapsetti. Faaliyetleri burada da devam eden Sevi’yi yine yahudi hahamlar Saray’a şikayet edince, Osmanlı bu talepler karşısında kayıtsız kalamadı. Ortaya çıkan kargaşayı gidermek ve işin esasını öğrenmek için Fazıl Ahmet Paşa, Sevi’nin derhal İstanbul’a gönderilmesini istedi.

   Edirne sarayında, Sadaret Kaymakamı Merzifonlu Kara Mustafa Paşa, Şeyhülislam Minkarizade Yahya Efendi ve Padişah’in imamı meşhur Vani Efendi’den oluşan bir divan kuruldu. Padişah Sultan IV. Mehmet de divanı ‘Kafes’ten’ izledi. Divanda, Türkçe konuşamayan Sabetay için Padişah’ın hekimbaşısı, Yahudilikten dönme, asıl adı Moses Ben Raphael Abrabanel olan Hayatizade Mustafa Fevzi Efendi tercümanlık etti.ivan reisi: – Karıştırmadığın halt kalmadı. Uyandırmadık fitne bırakmadın Sabetay Efendi. Haydi bakalım şimdi göster mucizeni!

   Deyince Sabatay Sevi afallar. Ne yapacağını, ne diyeceğini şaşırır. Mucize göstermesi beklenmektedir. Tercüman, mucizenin şeklini de anlatır: Sabatay soyunacak, vücudunu en maharetli okçular nişangâh yapacaklardır. Attıkları oklar vücuduna işlemezse o zaman Osmanlı Padişahı da onun mesih olduğunu resmi olarak tasdik edecektir. Çünkü Yahudiler, ona kılıç, ok, tüfek, kurşun işlemez, hatta onu ateş yakmaz, suda boğulmaz diye itikat etmektedirler.

   Divan huzurunda Müslüman olan Sabetay Veled-i Mordehay veya Sabetay Sevi, üzerine içoğlanlarına mahsus hamama gönderilerek gusül abdesti aldırılır ve kendisine Müslüman kisvesi kürk ve hil’at giydirilir ve Aziz Mehmet Efendi adını alır

   Sevi’nin Müslüman olması bütün Yahudi dünyasında şok etkisi yarattı. Hahambaşılık olayı sevinçle karşıladı ve Müslüman olan Sevi’yi dinden çıkmış saydı. Büyük çoğunluk onun Mesih olmadığına inanarak Ortodoks Yahudi inancına geri döndü, ikiyüz ailelik bir topluluk ise İslamiyete geçerek onun yolundan gitti. Bunlar onun büyük bir hikmete binaen zahiren Müslüman olduğunu, Mesihliğinin bir gereği olduğu yorumunda bulunurlar. Polonyalı karısı Sara, Sara’nın kardeşi Jacob Kerido’da bu kervana katılır. Sara Fatma adını, Kerido’da Yakub adını alır.

   Sevi, bu olayla taraftarlarına “Karanlık bir” dönemin başladığını ve bunu “Aydınlık günlerin” takip edeceğini söyleyip, aydınlık dönemin başlaması için karanlığın şart olduğunu dile getirir. Sabetaycılar “Aydınlık Günler” gelinceye kadar gizlenmeye devem edeceklerdir.

   Sevi dinden döndükten sonra bir süre Edirne/Hızırlık yakınlarında bulunan bir Bektaşi tekkesine devam etmiş. Bu tekke 1641-1642 yıllarında “şüpheli” bulunarak yetkililerce kapatılmış ancak IV. Mehmet tarafından zaviye olarak tekrar açılmıştır. Musevi kaynakları Sevi’nin Sûfîlik ve Bektâşîlikten etkilendiğini ve bu öğretileri Kabbala öğretisi ile harmanlayarak kendi öğretisine şekil verdiğini dile getirirler.

   Sabetay Sevi’nin İslam’ı kabul etmesi üzerine takipçilerinin büyük bir kısmı geleneksel Yahudiliğe geri döner. Sevi, kendisi gibi Müslümanlığı kabul eden takipçisi 200 aileden oluşan bir grup bağlılığını korur ve Selanik’e yerleşerek dış görünüşte Müslüman, gerçekte ise Sabetaycı-Yahudi olarak yaşamaya devam etti. Bu topluluk pratikte Zohar’a dayanan mistik bir yaşamı benimser, Yahudi inancını sürdürür, fakat resmen Müslüman milletine dahil olarak yaşarlar. Tarihte dinden dönenler anlamında ‘Dönmeler’ olarak adlandırılan cemaat böylece doğmuş olur. Bunların başında Gazze’li meşhur haham Nathan gelmektedir. Genç Nathan, yeni din yorumu ve Sabetay’ın fikirlerinin tanıtılmasında etkin bir rol oynamıştır.

   Cemaat dışından izinsiz evlenenler aforoz edilir, böyleleri “Kararmış” diye anılır. Sabetaycıların kendi aralarında evlenmeleri, onlara has resesif özellikte genetik problemlerin doğmasına yol açmıştır. https://tr.wikipedia.org/wiki/Sabetayc%C4%B1l%C4%B1k

   Sabetyacılık, Osmanlı-Türk devletini yıkan Batıcı yapılanma İttihad ve Terakki’yi oluşturan en önemli aktörlerden birisidir. İ.T. kadrosu ağırlıklı olarak, dışarda müslüman görünerek  gizlilik, içerde ise dönmeliğin ritüellerini devam ettiren bir kadro tarafından yönetilmiştir. Sabetyacılık, Gül-Haçlar, İlluminati ve Masonluk gibi Batı’daki gizli ezoterik-siyasî kült oluşumlarla içeçedir. İ.T. içindekilerin çoğu, Sabetyacılığın, dönmeliğin temel kuralı olan, içerde gerçek isim, dışarıda kod isimle davrandıkları için, kolayca etkin kademelere gelmişler ve tesbit edilmeleri mümkün olmamıştır.

    Kadıyanilik: Geleneksel İslamdan farklı olarak, Kadıyaniliğe göre, Ahmediye Hareketinin kurucusu olan Mirza Gulam Ahmed, vaadedilen nebi, mehdi ve mesihtir. Ve Allah tarafından insanlara vahiy verilmeye hala devam etmektedir. İsa’nın göğe kaldırılmadığına ve onun da her peygamber gibi öldüğüne inanırlar.

   Bu inançları başta olmak üzere, geleneksel İslami yorumlardan farklı olduğu gerekçesiyle, diğer İslami kesimler tarafından, İslam dışı bir inanç olarak kabul edilmiştir.

   Ahmediye Hareketi Mirza Gulam Ahmed tarafından 1889’da başlatılmıştır. Kendilerini inanç bakımından müslüman olarak tanımlayan Ahmediler, kurucusu Mirza Gulam Ahmed’in 1908’deki ölümünden sonra Hekim Nuriddin’in başkanlığında devam etmiştir.

   Pakistan Parlementosu’nun teokratik bir yönetime sahip olması nedeniyle ve insanların yoğun bir şekilde bu cemaate katılmaları molla rejiminin müdahalesi ile karşılaşmış ve İslâm dışı bir inanç olarak kabul edildiği için Pakistan’da azınlık olarak tanımlanmış, 1974’deki kararıyla, Kadıyaniliğin Pakistan’daki faaliyetlerini sınırlamış, diğer azınlık inançları ile aynı haklar ve özgürlükler verilmiş, aynı sınırlamalara tabii tutulmuştur.

Müslüman kesimlerce, İngiliz fidanı olmakla suçlanmış ancak bu iddiaları kesin bir dille ”iftira” olarak nitelendirmişlerdir.

   Bugün Hindistan, Pakistan, Afrika, Amerika Birleşik Devletleri ve Birleşik Krallık’ın de dahil olduğu 207 ülkede faaliyetlerini sürdüren Kadıyanilerin sayısının yaklaşık 10 milyondan fazla olduğu söylenmektedir.Kadıyaniliğin bugünkü temsilcisi, Mirza Gulam Ahmed’in torunu da olan, Mirza Masrur Ahmed’tir. İnanışlarına göre Mirza Masrur Ahmed 5. halifedir, Kadıyaniler tarafından “Mesih’in beşinci halifesi” diye adlandırılmaktadır.

Halife sıfatıyla, Avrupa Parlamentosuna davet edilmiş ve 4 Aralık 2012’de Avrupa Parlamentosunda konuşma yapmıştır. (https://tr.wikipedia.org/wiki/Kadıyanilik)

   İslam’da cihad yoktur diyen Gilam Mirza Ahmed, iş İngiliz çıkarlarını savunmaya gelince, İngilizler için gerekirse savaşarak ölürüm diyebilmiştir. Nitekim 1.Dünya Savaşı esnasında, başta Çanakkale olmak üzere bir çok cephede savaştırılan Hind kıtası müslümanları, Kadiyaniler tarafından ayartılmış ve kandırılmış müslümanlardır. Emperyalizme teslim olmuş bir İslam dünyası oluşturmanın ilk projesidir Kadıyanilik. Temeli son yıllarda çok duyduğumuz “Hoşgörü-Diyalog” kavramlarıyla doludur. Bu  hareketin dünyadaki iki merkezi Londra ve Tel Aviv’dir.

   Opus Dei, (Latince: Tanrının işi); 2 Ekim 1928’de Madrid’te sıradan bir papaz olan Jose Maria Escriva de Balaguery Albas tarafından kurulan, katolik bir örgüt.

Tam adı ” Sociedad de la Santa Cruz de Opus Dei” dir. Latince “Tanrının Yapıtı” manasındadır. 1950 yılında papalık tarafından resmen onaylanmıştır. Papalık, güçlü anti-komünist misyonu nedeniyle açık destek verdiği “Opus Dei”nin statüsünü 1982’de yükselterek, örgüt önderine, tarikat başkanlarına mahsus “piskopos” unvanını bahşetti (Devlet, Ocak, Dergah, Tanıl Bora-Kemal Can, s.135-136/ alıntı: Suat Parlar, Silahlı Bürokrasinin Ekonomi Politiği, s. 230)

   Opus Dei, İspanyol asıllıdır ve sadece 85 yıllık bir örgüttür. Katolikliğe sadık Laik iş ve meslek sahiplerini bir araya getirerek Papa’ya Vatikan dışında destek olacak varlıklı ve iyi eğitim görmüş elit bir kadroyu oluşturmak amacı ile kurulan ama günümüzde Vatikan’da en etkili olan Laik kurumdur. Gizli bir örgüt olan Opus Dei’nin tüm üyeleri meslek sahibi Katoliklerden oluşmakta, her ülkede örgütten sorumlu bir Kardinal bulunmaktadır.

Onlara göre Papa’nın kimliği, Kilise’nin de, Papalık Makamı’nın da üstündedir. Papa, Tanrı-Krallığı’nın kutsal önderidir. Böylesine yüce bir mertebeye erişebilen kişi de elbette Olağanüstü bir kişidir. Bu nedenle Opus Dei, böylesine olağanüstü bir kişi tarafından temsil edilen Vatikan Devleti’ni yüceltir ve Kilise’yi ikinci planda görür. (wikipedia)

    Birincisi, bildiğimiz kiliseler, ikincisi “Invisible Church” (Görünmez Kilise) diye tanımlanan kilise kavramıdır.
Sanki yokmuş gibi bir oluşum.

    Protestanlar örgütü gibi faaliyet gösteren bu kiliseler “İslam inancında olanların, Müslümanlıktan Hıristiyanlığa geçmesi gerekmez. Oldukları yerde, oldukları gibi kalsınlar, Ama bizim istediğimiz gibi düşünsünler” görüşünü benimserler.

    “Müslüman gibi düşünmek yerine Hıristiyan gibi düşünsün. Ancak Müslüman gibi yaşadığına inansın.” İşte bu yapılanmaya “Invisible Church” denir.

    İkincisi Katolik Kilisesi’nin davet kısmını yapan çok önemli gizli bir teşkilat var.Bu kilise teşkilatının adı “OPUS DEİ”olarak bilinir.“Tanrının İşleri” demektir.

   Bu teşkilatın bir rivayete göre 80 bin üyesi olduğu söyleniyor. Üyelerin tamamı doktor, profesör, gazeteci ve zengin iş adamlarından oluştuğu söyleniyor. Hücreler halinde çalışır.Bu hücre çalışmasını sıkça duyduğumuz Hizbullah’ın yapılanmasında da görmekteyiz.

   Hücrenin başında bir kardinal bulunur, Kardinali Papa tayin eder, Onun altındaki herkes hangi ülkede ise o ülkenin insanlarından oluşur fakat onlar o ülkenin yasalarına tabi olmak yerine doğrudan doğruya Papaya biat ederler. Bu da bir ülkede “Opus Dei” nin ne denli etkin uygulama alanı bulduğunu gösterir.

İşte o Papanın hazırladığı”Opus Dei”çok önemli bir girişimde bulundu.
   Dedi ki: “Öncelikle okullar açmalıyız.” Ve 1962″den 1984 yılına kadar dünyanın çeşitli yerlerinde, 463 üniversite,2112 de ilköğretim okulu açtılar. Bunu da “Opus Dei” nin en önemli girişimi olarak Papalık, misyonerliğin çağrı kısmını gerçekleştirdikleri gerekçesiyle kutsadı.  (Ahmet Dursun, 
http://toplumsalbilinc.org/forum/index.php?topic=1147.0)

   Şarlatan Gülen, Sabetay Sevi’nin izinden gitmiş ve hep onun varlık gösterdiği yerlerde yaşamıştır.

   Erzurum’da yaşayan bir aile olarak, anne-babası tarafından iki oğluna Mehdi ve Mesih isimleri verilmiştir.

   Pensilvanyalı Şarlatan F.Gülen  nedense, onca şehir dururken, Erzurum’dan kalkıp, taa Edirne’ye gelmiştir. Burada  Sabetay Sevi’ye bağlı Kapaniler tarafından sürekli himâye altına alınmıştır. Bu himaye askere gittiğinde de devam etmiştir.  Edirne-Tekirdağ ve Kırklareli’nde hep Sabetaycılğın etkin olduğu yerlerde görev yapması sağlanmıştır. İngilizce bile bilmeyen bu adam, 1959-1964 yılları arasında, Edirne’deki Amerikan Kültür Merkezinin müdavimi olmuştur. İzmir’de  ise Kestane Pazarı Sabetaycıları tarafından  önü açılmıştır. Artık iyice belli olmuştur ki, kendini Mesih olarak pazarlayan ve İzmir’i merkez tutan Sabetaycılığın himayesi altında, Fetö hareketine yol verilmiştir.

    FETÖ’nün başı, kendini İsa-Mesih zanneden Pensilvanyalı şarlatan şeytan Fettoşa gelince, Şarlatan şeytan F.Gülen, örgütünün metodunu yukarıda saydığımız  4 örgütün yapısını harmanlayarak, yepyeni bir örgüt ortaya çıkarmıştır.

    Bu 4 esrarengiz örgütü bir arada anmamın sebebi, Fetö’nün bu 4 esrarengiz örgütün  karışımından oluşmuş, nev-i şahsına münhasır örgüt olmasından dolayıdır.  Fetö, Sabetaycılar gibi, ev içinde kendi inancını yaşayan, dışarda ise ortama uygun bir inanç gösteren; Kadıyaniler gibi, Müslüman camia yönelik düşünce söylemlerinde, Ehli Sünnet inancını yozlaştırıcı ve emrinde olduğu Küresel Haçlı-Siyonist çetenin emellerine hizmet edici bir tavır sergileyen; Haşhaşîler gibi, emniyet ve askerî kurumlarda, eylemini gerçekleştireceği son ânâ kadar belli etmeyen, fedailerden (yalnız Fetö cesur değil sinsi) oluşmuş bir yapıda ve son olarak ta, Opus Dei gibi, ekonomik ve eğitim alanında küresel çapta ve devasa bir örgütlenmeye sahip olmasıdır.

    Oysa yukarıda bahse konu olan her bir ezoterik örgüt, sadece bir noktada özellik gösteriyordu. Yani, Sabetaycılar, gizlilikte, kripto şahsiyete sahip olmakta; Haşhaşiler,  ölümüne kendini fedâ edeceği âna kadar, kendini belli etmemekte, Kadiyanîler ise kendini Mehdiyet hareketi olarak lanse etmekte, Opus Dei ise,seçkin ekonomik ve eğitim ağına sahip küresel bir örgüt olarak faaliyet göstermektedir. Bu örgütlerin hemen hemen hepsinde ezoterik bir yapıya sahiptir.

    Bir Fetöcü,aynı ânda,  bu yukarıda saydığımız örgüt yapılarının hepsine uygun davranabilmektedir.

   Yıllardan beri söylediğimiz gibi, Fetö bu özelliği sebebiyle, 1500 yıllık İslâm tarihinde vukubulmuş en tehlikeli bir örgüttür. Temel özelliği, İslam dünyasının itikad ve devlet –teşkilat merkezi  Türkiye-Anadolu Müslüman Türkün ve Kürdün, önce itikadıyla oynayarak, sonra da kendine biat ettirerek, bütün İslam âlemini, haçlı-Siyonist küresel emperyalizme peşkeş çekme operasyonun adıdır.

   Şeytanî bir yolla ve Ehli Sünnet itikadını ifsad edici bu sapkın, ezoterik mesihçi hareket, şayet başarılı olsaydı Batı ve küresel çete birkaç asırlığına, İslâm âlemini belki de tümden teslim alacaktı. NE YAZIK Kİ OLMADI..MUHAMMED SURESİ AYET 7 DE ALLLAH CC ŞÖYLE BUYURUYOR  " SİZ ALLAH CC DİNİNE SAHİP ÇIKARSANIZ,  ALLAH CC  DA SİZİ SAHİP ÇIKAR. ALLAH CC AYAKLARINIZI KAYDIRMAZ"  Allah CC selamı benreketi Rahmeti üzerinize olsun.                     METİN ALKAN

                                          EĞTİMCİ YAZAR



1652 kez okundu. Yazarlar

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın

Yazarın diğer yazıları

ŞU AHİR ZAMANDA KIYAMET ALAMETLERİ - 31/08/2024
ŞU AHİR ZAMANDA KIYAMET ALAMETLERİ
MUHARREM AYI- AŞURA GÜNÜ ÖNEMİ VE DEĞERİ - 17/07/2024
MUHARREM AYI-AŞURA GÜNÜ ÖNEMİ VE DEĞERİ
DİNİMİZDE KUL HAKLARI - 19/04/2024
DİNİMİZDE KUL HAKLARI
ÇANAKKALE GEÇİLMEZ - 18/03/2024
ÇANAKKALE GEÇİLMEZ
ORUÇ AYI RAMAZAN'IN ÖNEMİ - 12/03/2024
ORUÇ AYI RAMAZAN'IN ÖNEMİ
İSRA VE Mİ'8AC - 06/02/2024
İSRA VE Mİ'RAC
EBU UBEYDE BİN CERRAH - 21/12/2023
EBU UBEYDİ BİN CERRAH
ORTAASYADA ANADOLUDA BALKANLARDA AVŞAR TÜRKLERİ - 24/11/2023
ORATASYADA ANADOLUDA BALKANLARDA AVŞAR TÜRKÜLERİ
NAMAHREMDEN SAKINMAK - 29/09/2023
NAMAHREMDEN SAKINMAK
 Devamı
LİDER TARIM
 
Aktif Ziyaretçi5
Bugün Toplam630
Toplam Ziyaret6733245