MAKALE
YİNE TÜRK-İSLAM BİRLİĞİ VE ORTADOĞU
Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla
Tarih, İslamiyet'in, Ortadoğu'ya adaletli,
hoşgörülü, müşfik bir yönetim tarzı sunan tek inanç sistemi olduğunu
göstermektedir. Geçtiğimiz 20. yüzyılın
en kanlı ve en huzursuz bölgesi Ortadoğu’da içinde bulunduğumuz günlerde yine
kan ve gözyaşı hakim. Siz bu satırları okurken Ortadoğu bir kez daha
çatışmalara sahne oluyor. Özellikle son
zamanlarda yaşanan gelişmeler, kamuoyunda tüm bölgeyi içine alabilecek bir
savaşın kapıda olabileceği izlenimini oluşturdu. Oysa Ortadoğu toprakları bir
zamanlar böyle değildi. Aksine, Müslümanların tek bir çatı altında birlik
olduğu dönemlerde bu bölgede asırlar süren bir istikrar, barış ve huzur dönemi
yaşanmıştı. Ortadoğu'da 20. yüzyıla kadar süren istikrarın nedeni, bu
topraklarda İslam ahlakının hakim olması ve Müslümanların birliktelikleriydi.
Son 1400 yıl içinde Müslümanlar
Ortadoğu'ya hep birlik, dayanışma barış ve huzur getirmişlerdi. Oysa o dönemden
sonra bölgede hasretle beklenen barışın inşa edilebilmesi için bugüne kadar
yapılan tüm girişimler hep başarısızlıkla neticelendi. Bu yazımızda, bu
gerçeğin bazı tarihsel örneklerini ele alacağız.
Hz. Ömer'in Filistin'e Getirdiği Barış
ve Adalet
Filistin tarihindeki en büyük dönüm
noktası, 637 yılında bölgenin İslam orduları tarafından fethedilmesiydi. Bu
fetih, asırlardır savaşlara, sürgünlere, yağma ve katliamlara sahne olan,
farklı inançlar arasında sık sık el değiştiren ve değiştirdikçe de yeni
vahşetler yaşayan Filistin'e, barış ve huzurun yerleşmesi anlamına geliyordu.
İslam'ın hakimiyeti, Filistin'de farklı toplumların bir arada yaşayabileceği
bir çağın başlangıcı oldu. Filistin, Peygamberimiz (sav)'den sonraki ikinci
halife olan Hz. Ömer tarafından fethedildi. Hz. Ömer'in Kudüs'e girişi,
ardından buradaki farklı toplumlara karşı gösterdiği olağanüstü adalet,
olgunluk ve nezaket, başlayan güzel dönemin habercisiydi.
Müslümanlarla birlikte Kudüs'e ve tüm
Filistin'e "medeniyet" geldi. Birbirlerinin kutsal değerlerine saygı
göstermeyen, anlayışların yerine, İslam ahlakının adil ve mutedil kültürü hakim
oldu. Hz. Ömer'in fethinden sonra Filistin'de asırlar boyu barış ve huzurlu
hayat yaşandı. Müslümanlar hiç kimseyi zorla İslamlaştırmaya çalışmadılar,
ancak İslam'ın Hak Din olduğunu gören bazı gayrımüslimler kendi rızalarıyla
İslamiyet'i seçtiler.
Haçlı Seferleri Döneminde Selahaddin
Eyyubi’nin Adaleti
Haçlı ordusu, Kudüs'ü kendisine
başkent yapmış ve sınırları Filistin'den Antakya'ya kadar uzanan bir Latin
Krallığı kurmuştu. Ancak Haçlıların Filistin'deki hakimiyetleri çok uzun
sürmeyecekti. Ortadoğu'daki tüm Müslüman emirliklerini birleştiren Selahaddin
Eyyubi, 1187'deki Hıttin Savaşı'nda tüm Haçlı Ordusunu bozguna uğrattı. Selahaddin Eyyubi Hıttin'in hemen ardından
Kudüs'e girerek 88 yıldır Haçlı işgali altında olan şehri kurtardı. Haçlılar,
88 yıl önce Kudüs'ü aldıklarında içindeki tüm Müslümanları öldürmüşlerdi ve bu
yüzden bu sefer de Selahhaddin Eyyubi'nin aynı vahşeti kendilerine yapmasını
korkuyla bekliyorlardı. Oysa Selahhaddin Eyyubi kenttekilerin hiç birine
dokunmadı. İngiliz tarihçi Karen Armstrong, Müslümanların bu ikinci Kudüs
fethini şöyle anlatır: “2 Ekim 1187'de
Selahaddin ve ordusu Kudüs'e fatihler olarak girdiler; gelecekteki 800 yıl
boyunca şehir bir Müslüman kenti olacaktı... Selahaddin (katliam yapmamak
üzere) önceden Hıristiyanlara verdiği sözü tuttu ve şehri yüksek İslami
prensiplere göre aldı.” (Karen Armstrong, Holy War, s. 185) Bu gerçek, Selahaddin Eyyubi'den sonraki 7
yüzyıl boyunca, özellikle de Osmanlı döneminde ispatlanmaya devam etti.
Osmanlı
Halifelerinin Adaletli Yönetimi
1514 yılında Yavuz Sultan Selim'in
Kudüs'ü ve civarını fethi ile birlikte, Filistin'de yaklaşık 400 yıl sürecek
Osmanlı yönetimi başladı. Bu dönem, Osmanlı'nın diğer eyaletlerinde olduğu
gibi, Filistin'de de barışı ve istikrarı sağlayacaktı. Ortadoğu’nun bu dönemlerinde Osmanlı'nın
kurduğu idarenin Kuran ahlakına uygun olması kuşkusuz önemli bir gerçektir. Pek
çok tarihçi ve siyaset bilimci de bu gerçeğe dikkat çekmektedir. Bunlardan biri
de, dünyaca ünlü Ortadoğu uzmanı Prof. Dr. Edward Said idi. Kudüslü Hıristiyan
bir aileden gelen ve Amerikan üniversitelerinde çalışmalar yapmış olan Edward
Said, kendisiyle yapılan bir röportajında, Ortadoğu'da kalıcı bir barışın inşa
edilebilmesi için "Osmanlı Sistemi"ni önermişti. Said'in yorumu
şöyleydi “Osmanlı’nın uyguladığı sistem,
şu an sahip olduğumuzdan çok daha insancıl gözükmektedir.” (18.8.2000, Ha'aretz
Gazetesi; MiddleEast.Org, Ağustos 2000)
İslamiyet’teki Adaletin Kaynağı: Kuran Ahlakı
Osmanlı İmparatorluğu'nun ve diğer
Müslüman devletlerin son derece adil ve insancıl yönetimler kurmasının temel
nedeni, Kuran'da bu şekilde bir yönetimin emredilmiş olmasıdır. Hz. Ömer'in,
Selahaddin Eyyubi'nin, Osmanlı padişahlarının ve daha nice Müslüman hükümdarın
(bugün Batılılar tarafından da kabul ve takdir edilen) bir merhamet, adalet ve
kararlılık göstermelerinin nedeni, Yüce Rabbimiz’in Kuran'daki emirlerine olan
sadakatleriydi. İslam ahlakına uygun yönetim anlayışının temelini oluşturan bu
emirlerin bazıları şöyledir:
“Şüphesiz
Allah, size emanetleri ehline (sahiplerine) teslim etmenizi ve insanlar
arasında hükmettiğinizde adaletle hükmetmenizi emrediyor. Bununla Allah, size
ne güzel öğüt veriyor!.. Doğrusu Allah, işitendir, görendir.” (Nisa Suresi, 58)
“Ey iman edenler, kendiniz,
anne-babanız ve yakınlarınız aleyhine bile olsa, Allah için şahidler olarak
adaleti ayakta tutun. (Onlar) ister zengin olsun, ister fakir olsun; çünkü
Allah onlara daha yakındır. Öyleyse adaletten dönüp heva (tutkuları)nıza
uymayın. Eğer dilinizi eğip büker (sözü geveler) ya da yüz çevirirseniz, şüphesiz
Allah, yaptıklarınızdan haberi olandır.” (Nisa Suresi, 135)
İslam tarihinin adaletli, müşfik,
mütevazı ve olgun hükümdarlarla dolu olması, Allah'ın Müslümanlara Kuran'da
bildirdiği üstün ahlaktan kaynaklanmaktadır. Müslüman bir yönetici Allah'tan korktuğu
için, kendisine verilen hiçbir imkan ve iktidar onu dejenere etmez, şımartmaz,
kibirlendirip zalimleştiremez.
Ortadoğu'da Barış Nasıl Sağlanır?
Osmanlı İmparatorluğu'nun bölgeden
çekilmesiyle bitmiş olan “Osmanlı Barışı” bugün hala telafi edilebilmiş
değildir. Ancak şu anda özellikle Filistin’de barış ve huzurun bir an önce
kurulması zorunludur. Buradaki yaşama şartları her geçen gün güçleşmekte,
yaşanan sıkıntıların dozu giderek artmaktadır. Masum bir halkın tüm haklarını
elinden alarak ve onları açlığa ve yokluğa mahkum ederek kurulacak bir barış
adaletli olmayacaktır. Daha da önemlisi böyle bir barış gerçek anlamda bir
barış değildir. Çünkü böyle bir barış güvenlik ve huzuru hakim kılamaz, tam
aksine karmaşa ve kaosun artmasına neden olur. Topraklarından çıkarılan tüm
insanların razı olacağı bir ortamın hakim olması ise ancak adaletin, eşitliğin
ve insan haklarının her yönüyle gözetildiği bir barış planı ile mümkün
olabilir.
Bölgedeki vahim durumu gazetelerden ve
televizyonlardan takip etmek durumunda olan bizler için hiçbir şey yokmuş gibi
yaşamaya devam etmenin sorumluluğu, kuşkusuz büyük olur. Bu yüzden bizlerin
sorumluluğu, tüm dünyayı Allah'a iman etmeye, din ahlakının getirdiği
güzellikleri yaşamaya davet etmek ve Kuran ahlakının karşısında yer alan din
düşmanı ideolojilerle fikri bir mücadele yürütmektir. Müslümanlar olarak temennimiz, akan kanların
durması ve Ortadoğu'ya barış gelmesidir. Allah'ın izniyle barışın
gerçekleşmesinin vesilesi ise, Hz. Mehdi önderliğinde İslam birliğinin
kurulması olacaktır.
Ortadoğu'da Barışın Tesis Edilmesine Hz. Mehdi Vesile Olacaktır
Peygamberimiz (sav)'in Ahir Zamanı
anlatan hadislerine genel olarak bakıldığında dikkati çeken ortak nokta, Hz.
Mehdi çıkıncaya kadar Ortadoğu topraklarında karışıklıkların, fitnelerin ve
büyük olayların yaşanacağıdır. Bu konuyla ilgili hadislerden biri şu
şekildedir:
“Şam’da fitneler bir taraftan sakinleştikçe, diğer bir taraftan
alevlenir. Gökten çağırıcı bir melek ’Hz. Mehdi emirinizdir. Hz. Mehdi Halifenizdir’
demedikçe de fitneler bitmez.” (Mustafa Reşit Filizi, Risalet-ül Huruc-ül Hz.
Mehdi, s. 63)
Hz. İsa ile birlikte yeryüzünde
bulunacak olan Hz. Mehdi’nin çıkışı öncesinde Şam bölgesinde büyük
karışıklıklar olacağı hadisten anlaşılmaktadır. Şam, Arapçada kelime manası
olarak ’sol’ anlamına gelir ve eskiden beri Hicaz bölgesinin (Mekke ve Medine
şehirlerinin bulunduğu bölge) sol tarafında kalan ülkeleri ifade eder.
Dolayısıyla bu hadis Ortadoğu bölgesinde halen devam eden çatışmaların kimi
zaman azalıp kimi zaman artacağına ve ancak Hz. Mehdi çıkınca tam anlamıyla
sona ereceğine işaret etmektedir. Ayrıca, Hz. Mehdi’nin çıkışı ile beraber
Müslümanların onun etrafında birlik olmasıyla kurulacak İslam Birliği de
Allah’ın izniyle bu sorunların tamamının çözümüne vesile olacaktır. (En
doğrusunu Allah bilir).Allah CC selamı bereketi Rahmeti üzerinize olsun. METİN ALKAN
EĞİTİMCİ YAZAR