28/01/2015
TERKEDİLEN UZAKLAŞILAN
KİTAB KUR’AN-I KERİM
Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla
Bir Mahkeme Tasavvur edin. O mahkemede Hakim
olan Allah, Şahid olan O’nun aziz peygamberi, hesaba çekilen de; ben ve sen!.
Hesaba konu olan mevzu ise,Mahcur bırakılan kitab!.. Yani terk edilen kitap,
kendisine hicret edilecekken, kendisinden hicret edilen kitap…”Öyleyse
(Hesap Günü), her topluluk içinden şahitler getireceğimiz ve seni (ey
Peygamber) onlar aleyhinde şahit tutacağımız zaman, ne olacak onların
hali?”(Nisa suresi:41)
Ve O gün Peygamber müntesipleri
hakkında şöyle bir sitemde bulunup, şikâyetçi olarak şunu diyecek: “Ve
Peygamber, yâ Rabbi dedi, bu kavmim, şu Kur'ân'ı ihmal etti, terk edilmiş bir
hale getirdi.” (Furkan suresi.30)
Mahcur bırakmak, peygamberle
beraber, peygamberî bir yol tutmamaktır. Hayatı kitaba göre yaşamamaktır.
Hükümleri var, ama yok gibi davranmak, dikkate almamaktır. Böyle davrananların
son durumlarını ayetler bize şöyle haber veriyor: “O gün, zalim kimse
ellerini ısırıp: ‘Keşke Peygamberle bir yol tutsaydım, vay başıma gelene; keşke
falancayı dost edinmeseydim. Andolsun ki beni, bana gelen Kur'an'dan o
saptırdı. Şeytan insanı yalnız ve yardımcısız bırakıyor’ der.”(Furkan 27-29)
Buradaki zalim ifadesi, birçoğumuzun yanılgısı olabiliyor. Oysaki hakkı hangi
anlamda olursa olsun, tutup kaldırmayan insan zalimdir. Ayette belirtildiği
gibi; Hayata Peygamberle yol bulmayanlar zalim olarak nitelendirmiştir.
Dostluklarını/velayetlerini Allah ve
Resulü adına gerçekleştirmeyenler zalim olarak nitelendirilmiştir.
Kur’anî bir yaşantı yaşamayanlar zalim
olarak nitelendirilmiştir… Böyle bir gün var ve herkes bu günü yaşayacak. İşte
böyle bir günde ve bugünün mahkemesinde Peygamberimizin bizim lehimizde
şahitlik etmesinin tek bir yolu var o da, Kitaba hicret etmektir. Kitabı mahcur
bırakmamaktır…
Kur’an-ı Kerim’in iniş gayesini
özetleyen şu ayet: “İşte bu (Kur'an), kendisiyle uyarılsınlar, Allah'ın ancak
bir tek Tanrı olduğunu bilsinler ve akıl sahipleri iyice düşünüp öğüt alsınlar
diye insanlara (gönderilmiş) bir bildiridir.”(İbrahim suresi, 52) ve
benzerleri kitabın neden gönderildiğinin açık delilidir. Gelinen noktada aynı
kitaba inandığını söyleyenlerin Kitab’ı iniş gayesinin dışında algısı ve
yaşamayışı inandığını iddia edenler açısından ciddi bir handikap değil midir?
Bir yandan “Son kitaptır, kıyamete
kadar hükmü geçerlidir” denilecek, diğer yandan “Zaman değişti, artık çok zor
onun hükümleriyle işlerimizi düzenlemek, ticari noktada faizsiz, siyasi noktada
demokrasisiz olmuyor/olmaz” diyerek mahcur bırakılacak! Bir yandan ona iman
edildiği iddia olunacak, diğer yandan her iddianın bir ispat gerektirdiği
unutularak, başka hükümler karşısında boyun bükülecek! Şairin dediği gibi:
“İnmemiştir hele bu Kur’an bunu hakkıyla bilin.
Ne mezarlıkta okunmak ne de fal bakmak için.” dizelerinde bahsedilendir
yaşanan…
Ailelere bakıyoruz: Kur’an’ın
bahsettiği, öngördüğü aile modelinden ziyade, batılın ön gördüğü kural ve
geleneklerle varlığını sürdürmeye(?) çalışıyorsa; Kur’an, o evde mahcur
bırakılmış değil midir?. Muamelelerimize bakıyoruz: Nikah, talak, alış veriş
vs. Kur’an’ın ön gördüğü gibi şekillenmemişse, Kur’an muamelelerde mahcur
bırakılmış değil midir?.
Ekonomiye bakıyoruz: Ekonomik normlar
faiz sistemine göre yürütülüyorsa, Kur’an’ın öngördüğü ekonomi ile ilgili
ayetleri mahcur bırakılmış değil midir?.
Giyim kuşam ve sosyal hayatta,
Kur’an’ın ön gördüğü hayat şekli yerine, Modernist batıl şekiller
benimsenmişse, Kur’an sosyal hayatta mahcur bırakılmış değil de nedir?
Siyasette, Demokratik teamüller kabul
edilmiş, hukuk beşerin ortaya koyduğu hukuksuzluğa mahkûm edilmişse Kur’an
mahcur bırakılmış değil midir?
Eğitim sisteminde, Allah’ın dinine yer
verilmiyor ve hatta Kur’an’ı hatırlattığı için sadece saç tellerinin
kapanmasına dahi asla tahammül edilmiyorsa, Kur’an mahcur değil de nedir? Bir
yandan diplomayı uzatıp diğer yandan hicabı isteyenlere boyun eğerek ellerin
başlara gitmesi, Kur’an’ı mahcur/mahzun bırakmak değil de nedir?
En çok okunan(!?) ama en az anlaşılan
bir kitap, Mahcur değil de nedir?..
İnsan olunması hasebiyle anlaşmazlık
kaçınılmaz olabilir. Ama hayatın hiçbir alanında başıboş bırakılmamıştı insan.
Bu nedenle şu ayet ihtilaf/tartışma/fikir ayrılıkları konusunda izlenmesi
gereken yolu bildirmiş, hükme bağlamıştı: “Ey iman edenler! Allah’a itaat
edin, Rasule itaat edin ve sizden olan emir sahiplerine itaat edin. Eğer bir
şeyde çekişirseniz Allah’a ve ahiret gününe inanıyorsanız; onun çözümünü
Allah’a ve Rasulüne bırakın. Bu en hayırlı ve netice itibariyle en güzeldir.”
(Nisa: 59)
“Hayır! Rabbine and olsun ki iş
bildikleri gibi değil! Onlar aralarında çıkan çekişmeli işlerde seni hakem yapıp
sonra da senin verdiğin hükme karşı içlerinde hiçbir sıkıntı duymaksızın, tam
bir teslimiyetle boyun eğmedikçe iman etmiş olamazlar.”(Nisa 65) Bunca ihtilafın, bunca bölünmenin, bunca ayrışmanın
ve sorunların çözüm mercii görülmeyen ve bu nedenle de çözüm önerilerine
başvurulmayan kitap mahcur değil de nedir?
Mekke dönemine bakıyoruz, ilk
inananlara!.. Yolda Muhammed (sav) ile karşılaşıyorlar, çağrı yapılıyor;
yaptıkları çağrı Tevhid kelimesinde özetlenmiş Allah’ın hakim olduğu bir
hayatta, hayatı, kitaplı yaşamaktan ibarettir! Bu çağrıya iman edenlerin
hayatlarını düzenlemeleri, kitaba iman etmelerinin deliliydi. Çağrıya kulak
verenlerin, yürek verenlerin Kur’an’a hicretleri başlamıştı. Her işlerinde, ama
her işlerinde, hicret edilen tek adresti onlar için… Çünkü şunun idrakine
varmışlardı; kitapsız hayat karanlık bir hayattır. Sakın etrafta parıldayan
ışıkçıklar sizi aldatmasın! Alleh Cc selamı bereketi Rahmeti üzerinize olsun.
METİN ALKAN
EĞİTİMCİ YAZAR